27 Şubat 2019 Çarşamba

Taraf olmak mecburi mi?

       Tarihi incelerken her zaman objektif olmaya çalışırız. Ancak öyle hassas mevzular vardır ki istemsizce taraf olursunuz. Aile faktörü, çevre faktörü, yetişme tarzınız, kişiliğinizi oluşturan etkileşimler size yön verir. İşte o an Tarihçi kişiliğinizden uzaklaşırsınız.

        Türk tarihini İslam Tarihi ile başlatmak taraf olmaktır. Abdülhamit Han'ın kızıl sultan diye nitelendirmek taraf olmaktır. Mustafa Kemal Paşa'yı laik duruşundan ötürü dinsizlikle suçlamak taraf olmaktır. Adnan Menderes'in idamına oh çekmek taraf olmaktır...

           Oysa tarihi şahıslar yapar, tarihçiler yazar. Bir Tarihçiye düşen muhakkak ki bilgiyi sağa sola çekmeden okuyucuya aktarmaktır.

           Bu bağlamda Tarihçi eleştiri yapamaz mı diye sorabilirsiniz? Tabiyki yapabilir. Tenkit bir araştırmanın vazgeçilmez unusurlarındandır. Ancak eleştiri ve yargılama birbirine karıştırılmamalı. Olayı içinde bulunduğu döneme ve koşullara göre değerlendirmek, okuyucuyu yönlendirecek ibarelerden kaçınmak gereklidir.

13 Mayıs 2013 Pazartesi

Eğer birini öldürmek isterseniz ona ihanet edin. Ona sözler verin ve yol arkadaşı olduğunuza inandırın. sonra atın kalbinizden. Öyle hızla çakılacaktır ki yere sağ kurtulması mümkün olmayacaktır. olur da yaşarsa sadece nefes alıyordur. Ve buna da şükürdür.

29 Mart 2009 Pazar

Bensizliği seçtiğin gün

ACI DUYDUM BELKİ DE, HATIRLIYORUM

Bu kadar severken sensiz kalırsam aşka olan tüm inancımı kaybedeceğim, aşk sonsuzdur diyenlere inat, kendimi aşksız bir ömre heba edeceğim…

Gözlerimi kapattığım her anda nasıl her yer yok, her şey karanlık oluyorsa, senli bir ömre gözlerimi kapatacağım sadece, çaresizce…

Yokluğunun kaygısı sarmışken tüm benliğimi ben o karanlıklarda seni görürüm. Gözümü kapatsam tebessümleri hak edecek varlığın kopar gelir varlığıma, ben sen olurum, gülümserim hayata çalım attım sanarak…

Oysa şimdi hayat en büyük çalımını atıyor bana. Şimdi benim ömrüme, en acı sınava tabi olma vakti gelmiş, senle geçen zamanı anlatamazken ben. Sensiz her an düğümlerken boğazımı şimdi ömrümün tümüne yayılıyor yokluğun. Ve bana çaresizce ‘’neyleyim doğan günü, neyleyim sensiz ömrü’’ şarkılarını söylemek düşüyor.

İtiraz etsem,

‘hayat senden güçlüyüm’ desem,

‘benim aşkım var ardıma alacağım, buna karşı sen bir hiçsin’ desem ne değişirdi ki, bilemem…

Sanki değmezdi sevgilim hayata kafa tutmaya. Yitirilenlerde benliğimizi yitirdik çünkü biz. Çünkü söylenmeyecekleri söyledik çoktan. Biz aşkımızla nefes almak yerine kocaman bir hırsı sığdırdık yüreklerimize.

Şimdi bu aşkın neresindeyiz biz.

Koca bir ömre sığdırmak için sevdiğim seni, acımasızca tüketmişim ömrüme inat…

Acımasızca tüketmişsin sen bana inat…